Arketip bir çok nesil tarafından sürekli tekrarlanmış yaşantının zihindeki kalıcı tortusudur. Enerji arketip yoluyla bireye geçmektedir.
Arketipler birbirlerinden bağımsız değillerdir.. Genelde birleşerek kavram oluştururlar. Örneğin; kahraman arketipi ile akıllı,yaşlı adam arketipi birleşerek filozof kral arketipini üretirler.Arketipler sembollerle, kişiselleştirmelerle anlatım bulurlar ya da bilince mitler, rüyalar, sanat, dini törenler ve semptomlar yoluyla gelirler. Arketipler psişenin tüm gizilgücünü temsil ederler. Bu nedenle bunları tanımamız önemlidir. Böylece kendi gizilgüçlerimizi geliştirmemize yardımcı olmalarını sağlayabiliriz. Arketiplerin bazıları kişilik içerisinde ayrı dizgeler olarak incelemeyi gerektirecek kadar gelişmişlerdir.
Dört Arketip, Carl Jung,

Jung mitlerin arketiplerin temsilcileri olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla mitlerde ve mitsel öykülerde gördüğümüz karakterlerin ve olay örgülerinin her birinin bir arketipe tekâbül ettiğini söyleyebiliriz. Jung’a göre, insanlık tarihi boyunca tüm dünyada farklı formlarda görünebilen arketipler, ancak bir deneyimle harekete geçirildiklerinde, yani tetiklendiklerinde, içlerinde bulundukları kültür ya da başka diğer faktörlerden etkilenerek büründükleri elbiseyle görünüşe çıkarlar. Yoksa, tetiklenmeyen, harekete geçmeyen bir arketip algılanamaz. Her arketip aslında psişik bir niteliğin temsilcisidir ve arketiplerin harekete geçmesi demek, bilinçdışında potansiyel olarak bulunan psişik niteliklerin (irade, cesaret, üretkenlik) aktive olması demektir.
Jacobi, J. (2002), C. G. Jung Psikolojisi, Mehmet Arap (çev.), İstanbul: İlhan Yayınevi

Jung’un tarif ettiği pek çok arketip olmuştur: anne arketipi, baba arketipi, yeniden doğuş arketipi, gölge arketipi, aile arketipi gibi. Ayrıca Jung, her arketipin aydınlık yüz ve karanlık yüz olarak iki yüzü olduğunu ve bu iki yüzden biriyle görülebileceğini ifade etmiştir. Örneğin, anne arketipi “sevecen anne” (Hz. Meryem) olarak ortaya çıkabildiği gibi “korkunç anne” (Kali) olarak da görünüşe çıkabilir. Ayrıca yine her arketipin dişil ve eril psişede farklı görünüşleri ve işlevleri olabileceğini belirtmiştir. Örneğin, “tamamlayıcı ruh imgesi” kadında “Animus”; erkekte ise “Anima”olarak görülür.
Jacobi, J. (2002), C. G. Jung Psikolojisi , Mehmet Arap (çev.), İstanbul: İlhan Yayınevi

Arketipler, bir insanın geçmiş yaşantılarının ürünü olan bellek imgeleri gibi canlı görüntüler değildir. Örneğin anne arketipi bir annenin fotoğrafı değildir. Şayet bir benzetme yapmak gerekirse, arketipler, banyo edilmesi gereken negatif filmleri andırırlar. Gerçek dünyada bir karşılığı bulunduğunda bu belirsiz imgeler canlı varlıklara dönüşürler ve kişiliği etkilerler.
Geçtan, a.g.e., s. 124

Analitik Psikolojide en çok sözü edilen arketipler persona, anima, animus, gölge, kendilik, ihtiyar bilge adam, yüce ana ve kahraman arketipleridir.
Storr, Anthony, Jung’dan Seçme Yazılar(çev. Levent Özşar), Dost Kitabevi., Ankara2006, s. 75-110

Bütün bu arketipler bizi etkiler, üzerimizde iz bırakır ve bizi büyüler. Onlar bilinçdışıdır ve dolayısıyla “varoluş öncesi bir biçim” olarak tanımlanırlar. Psişenin kalıtımsal yapısının bir parçası olduklarından her yerde ve her zaman belirebilmektedirler
Jung, Carl Gustav, Dört Arketip, (çev.Zehra Aksu Yılmazer), Metis Yay., İst. 2003, s. 17-21

Bireyler günlük hayatlarında arketiplerin varlığından doğrudan haberdar olmazlar. Arketipler, rüyalarda, masal, mitos gibi ano
nim edebiyat eserlerinde ve sanatçıların ürünlerinde ortaya çıkarlar
Jung, The Archetypes and…, s.97; Jung, Carl Gustav, Analitik Psikolojinin Temel İlkeleri,(çev. Kamuran Şipal), Cem Yay
., İst. 1996, s.51;

Kollektif bilinçdışı, bireysel bilinçdışından, varlığını kişisel tecrübeler- den değil de ırsî olarak aktarılmış olandan kaynak alması açısından farklıdır. Bireysel bilinçdışı, bir zamanlar bilinç kapsamında olanın, unutma veya bas- tırma yoluyla bilinçdışına çıkmasıdır. Oysa kollektif bilinçdışı hiçbir zaman bilinçli olmamıştır. Arketip kavramı, toplumsal bilinçdışının kaçınıl- maz bir uzantısıdır, insan ruhunun oldu olası ve her yerde belirgin bazı muh- tevalarına işaret eder. Mitoloji araştırmaları bunları ‘motivler’; Levy Bruhl’in ilkel psikolojisi ‘toplumsal temsiller’; teoloji ise ‘hayal kategorileri’ diye ta- nımlar. A. Bastian geçmişte bunları düşüncelerin ataları (Urgedanken) diye adlandırmıştır. Oysa ruhun bilinçli yönünden farklı olarak, ikinci bir psişik sistemi vardır. Bu sistem toplumsal ve gayri ferdi hususiyettedir. Gelişimi bireysel değil, kalıtımsaldır.
C.G. Jung, Die Archetypen und das kollektive Unbewuste, Walter Verlag, 1989, s.56’dan aktaran Mustafa Merter, Dokuzyüzkatlı İnsan, İstanbul, 2006, s. 151.

Psişeyi, bilinç ve bilinçdışı olarak iki kısımda ele alan Jung, bilinçdışını da kişisel bilinçdışı ve kollektif bilinçdışı olarak iki bölüme ayırır ve arketipleri kollektif bilinçdışının çekirdek yapıları olarak tanımlar. Kişisel bilinçdışı, bize rahatsızlık veren, huzursuzluk yarattığı için bastırdığımız, bilinçsizce algıladığımız, düşündüğümüz her türlü şeyin depolandığı yapı olarak tanımlanmıştır ve kaynağının kişisel deneyimlerimiz olduğu öne sürülmüştür. Kollektif bilinçdışı ise, kalıtsal olarak her insanın doğuştan getirdiği, içeriğini de ilk insandan bu yana yaşanan tipik psişik etkileşimlerin oluşturduğu (korku, tehlike, üstün güce karşı verilen mücadele, cinsellik, doğum, ölüm, sevgi, vb.) yapıdır. Kollektif bilinçdışını oluşturan içerikler nötrdür, hiçbir olumlu olumsuz etkiye maruz kalmazlar ve ancak bilinçle temas ettiklerinde bir kuvvet kazanırlar. Bu özelliklerinden ötürü Jung kollektif bilinçdışını “objektif psişe” olarak da adlandırmıştır.
Jacobi, J. (2002), C. G. Jung Psikolojisi , Mehmet Arap (çev.), İstanbul: İlhan Yayınevi

Jung, kişinin bireyleşme sürecinde bireyleşme sürecini kişinin psişik varoluşunun nihai temel ve kaynağı olan merkeze, yani “Özben”e nüfuz etmesi olarak tanımlar yol tabelalarının ve kilometre taşlarının arketipsel semboller tarafından ortaya konduğunu öne sürmüştür. Arketiplerin psişik yaşam üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olduklarını belirten Jung, mitlerdeki kahramanların olaylarla nasıl başa çıktıklarını görmenin insanlar üzerinde cesaret ve umudu arttırıcı tesiri olduğunu ifade etmiş ve dinsel mitlerin, açlık, savaş, hastalık, ölüm gibi yaşantılarda, insanlara bir tür ruhsal terapi etkisi yaptığını söylemiştir.
Jacobi, J. (2002), C. G. Jung Psikolojisi, Mehmet Arap (çev.), İstanbul: İlhan Yayınevi
Jung, C. G. (2007), İnsan ve Sembolleri, Ali Nihat Babaoğlu (çev.), İstanbul: Okuyanus Yayınevi

Eski hekim-din adamları, arketipik imgeleri kullanarak yalnızlık çeken hastalarına, imgeler aracılığıyla, tüm insanlığın varoluşundan bu yana kendisininkilerle benzer acılar yaşamış olduğunu anlatırlardı. Jung da, büyük bir acı, ruhsal bir sarsıntı geçiren bir insana, mitler ve mitsel öykülerdeki arketipal imgelerin ayna etkisi yaparak kendi halini ve yaşamının hangi aşamasında bulunduğunu gösterdiğini ve bireyin bu imgelerin gösterdiklerini anlayabilirse büyük bir kazanç sağlayacağını ifade etmiştir.
Jung, C. G. (2010), İnsan Ruhuna Yöneliş, Engin Büyükinal (çev.), İstanbul: Say Yayınları